Araknoid kistler

Araknoid Kistler
 
Araknoid kist beyin dokusunun yüzeyinde yer alan ve 2 yapraktan oluşan araknoid zarının kistik genişlemesi ile karakterize kitlelerdir. Araknoid zarının 2 yaprağı arasında beyin-omurilik sıvısı(BOS) dolaşır ve bu kistik genişlemeler BOS ihtiva etmektedirler.
 
Doğumsal(konjenital) ve iyi huylu olan bu kistik yapılar genellikle rastlantısal olarak tanı konulan patolojiler olmaktadır. Bu sözden de anlaşılacağı üzere hasta da genellikle herhangi bir özellikli şikayet sebebi olmamaktadır.
 
Araknoid kistler primer veya konjenital olabileceği gibi,sekonder olarak da ekstraaksiyal hematom, travma, tümör veya enfeksiyona bağlı olarak da gelişebilir.
 
Genellikle (% 50-60 oranında) beyin dokusunun şakakların iç kısmında kalan orta fossa adı verilen bölgesinde yerleşme eğilimi mevcuttur. Bu bölgedeki temporal lob adı verilen beyin bölgesinin hipogenezisi( az gelişmesi) de söz konusu olmaktadır. 
 
Erkeklerde kadınlar oranla daha sık karşımıza çıkmaktadır. Tüm yaş gruplarında gelişebilmekle birlikte %75'i çocukluk çağına kadar oluşmaktadır 
 
Araknoid kistler genellikle genişlemez ve nadiren spontan(kendiliğinden) olarak küçülüp kaybolurlar.
 
Baş ağrısı, bulantı, kusma, nöbet geçirme(bayılmalar ve kasılmaların olması) gibi şikayetlere nispeten daha sık neden olma ihtimali vardır.
 
Prenatal (anne karnında) ultrasonografi(USG) araknoid tanısının konulmasında günümüzde biz hekimlere yardımcı olmaktadır. Ayrıca bilgisayarlı tomografi(BT), manyetik rezonans görüntüleme(MRG) tanıyı koymada ve özellikle büyüklüğünü görmede daha özellikli tanı yöntemi olmaktadır. MRG sırasında kontrast madde verilerek çekimlerin yapılması bazen şüpheli kistik yapılarda ayrıcı tanı açısından çok fazla önemi mevcuttur.
 
Genellikle bu hastaları takip etmek ve medikal tedavi ile yakınmaları iyileştirmek ilk akla gelen yaklaşım olmaktadır. 6 ay-1 yıllık kontrol MRG lerinde kistik yapıda büyümesi olmayan ve hastada kalıcı veya tekrarlayıcı şikayetlere yol açmayan lezyonları takip sürelerinin aralarını açarak gözlemlemek yeterli olacaktır.
 
Tedavisinde ise yol açtığı düşünülen yakınmaları medikal tedavi ile düzeltemediğimiz veya herhangi bir sebebe bağlı olarak sekonder ortaya çıkmış kiste sahip sınırlı sayıda hasta da cerrahi tedavi düşünülmelidir. Bu tedavi 2 şekilde planlanabilmektedir. 
 
Bu yöntemleri kistoperitoneal şant(kistin içi ile karın boşluğunu cilt altında ince bir hortum ile boşaltma yöntemi) uygulanması ve açık cerrahi ile kistin duvarlarının harap edilmesi ve kist içeriğinin normal BOS dolaşımına dahil edilmesi(fenesterasyon) olarak sayabiliriz. Ayrıca fenesterasyon yöntemi kapalı cerrahi prosedür ile endoskopik yollada yapılabilmektedir.
 
Cerrah birbirlerine üstünlükleri kesin olmayan bu iki yöntemden hangisini uygulayacağına, kistin yerleşim yeri, boyutları ve tecrübesine dayanarak karar vermektedir.